Ahmet Tübcel

Tarih: 25.11.2021 23:53

Ahmet Tübcel'den Ege Üniversitesi Rektörü Necdet Budak'a Açık Mektup

Facebook Twitter Linked-in

Prof. Dr. Necdet budak TBMM milletvekilliği sonrasında hatırlarsanız 18 Ekim 2017 tarihinde Ege Üniversitesine Rektörlük makamına layık görülerek bu makama atandı. Aslında Rektör Budak Edirneli olmasına rağmen Ege Üniversitesi’nin içinden yetişmiş bir hoca.

Necdet Bey yaklaşık 70 yıllık Türkiye’nin köklü üniversitesinden biri olan Ege Üniversitesi’ne atandıktan sonra tabii kendisi milletvekili kökenli olması hasebiyle hala o psikolojiden kurtulamayıp rektör atanmasından sonra hala bir milletvekili gibi davranmaya başlayınca olanlar olmuştu.

Aslında bence Rektör Budak davranış şekillerinde ve attığı imzalarda kantarın topuzunu kaçırsa da özünde iyi niyetli merhamet duygusu olan sizin bizim gibi normal bir insandı.

Şunu da belirtmek istiyorum hataları yok muydu vardı elbette, hatta tonlarca hataları vardı.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki Necdet Budak hocadan önce Ege Üniversitesi içinde son 25 yılda öyle bir organize yapılanma oluşmuştu ki, bu yapıyı çözmek bu yapıya karşı gelmek her babayiğidin harcı değildi. Zaten bu yapıya karşı durmaya üniversitenin içinde kimsenin gözü! Yemiyordu.

Hafifçe bu yapıyı eleştiren birileri olursa soluğu Ödemiş, Aliağa, Bayındır gibi en ücra köşede sürgün olarak soluğu alıyorlardı, ya da soruşturma geçirip hayatı zindan oluyordu.

Değerli okuyucularım dikkatinizi çekmek istiyorum;

Üniversite içerisindeki kurulan organize yapının öyle bir sıradan yapı olmadığı çok güçlü bir yapıya sahip olduğunu çok iyi biliyorum.

Ege üniversitesi içinde bu yapıya karşı gelenlerin, (Rektör dâhil) gizlice fotoğrafları çekilir, telefon kayıtları dinlemeleri yapılır, aklınıza gelecek her türlü kumpas film fırıldak bu insanlara yapılır ve yıldırma politikası uygulanırdı. Bu yapı o kadar ileri gitmişti ki insanların özel hayatını bile takip altına alıp deşifre etmekle tehdit ediyordu.

Hasbelkader mesleğini iyi yapmaya çalışan yaklaşık 32 yıldır bu mesleğin içinde yoğrulmuş bir gazeteci olarak Prof.Dr. Refet Saygılı döneminden beri üniversiteyi takip ediyorum.

Yüzlerce bu memleketin çok çok kıymetli akademisyenlerine mobbing yapıldığı hatta ve hatta itibar suikastı yapıldığını gözlerimle gördüm ve şahit oldum.

Ege Üniversitesi gibi bir koca bir çınarın hukuk müşaviri kim ve daire başkanları, genel sekreterler nasıl çalışıyor, kim veya kimlere hizmet ediyordu onlara bakıp irdelemek lazım.

Üniversite ile benim yollarımın kesişmesi 1995 yılında Show TV de görev yaptığım süreçte kendisini saygıyla yâd ettiğim Prof. Dr. Banu Bilkay Çiçek sayesinde olmuştur. Kendisini neden saygıyla yâd ettiğimi kısaca söylemeden geçemeyeceğim. Ben yarım kilo bıyığı olan erkeklerden daha çok erkek, daha çok cesur, haksızlığa yıllarca dik duruş sergilemiş bir hoca olarak tanıdım kendisini. On yıllarca Refet Saygılının gazabına uğramış zulüm görmüş bir hocadır kendisi.

Gelelim konumuza evet o zamandan beri Ege Üniversitesini dikkatlice takip ediyorum.

Üniversitenin hakkında 1995 den beri çok kıymetli bir arşive sahip olduğum söylenebilir.

Kimin kaç numara ayakkabı giydiğine, ne renk elbise sevdiğine kadar, aşağı yukarı bilgi sahibiyim.

Ege üniversitesi içinde bir fakültenin o güzelim yepyeni mobilya ve mefruşatları bir gecede piyasadaki neyi belirsiz bir hurdacıya yok pahasına satanları’da biliyorum

Yani Ege Üniversitesi’nin içerisinde bulunan yaklaşık 15 adet kantinlerin her sene Coco Cola satışında Türkiye şampiyonu olduğunu ve bu kantinlerin Refet Saygılı’nın talimatıyla, Vakıf Genel Müdürü Kemal Ceylan’ın marifetiyle yazar kasaların nasıl kaldırıldığını, oradaki hasılatın kayıt dışı olarak elde edildiğini ve bu hasılatın Bornova İş Bankası Şubesi’nde kimlerin şahsi hesaplarına nasıl yattığını, bu konuda takipsizlik kararı veren hâkimin kızının bir sonraki gün üniversitede nasıl işe başladığını;

Ege üniversitesi tıp fakültesi hastane yetkilisi olan (ismi bende saklı) kişi ile yine hastanede önemli bir görevde olan bir bayanın uygunsuz 3 saat 45 dakikalık cd sini (basın kuralları gereği yayınlayamıyoruz) kayıt altına alan mafyanın üniversite hastanesinde yemek ve temizlik ihalelerine yıllarca nasıl çöktüğünü;

Hastanede kendi kliniğinde yatan hastasının refakatçısı ile cinsel ilişkiye girip gayri meşhur çocuk sahibi olan sonra da mahkeme kararıyla nüfusuna geçiren koca profesörleri’de biliyoruz,

Vakıf mallarının nasıl har vurup harman savrulduğunu, vakıfta çalışan idareci veya personelden kimlerin cebini değil yanında getirdikleri çuvalı doldurduklarını;

Vakıf şirketinin yönettiği otopark işletmesinin zamanın 750.000 TL sini yani şimdiki 7.500.000 (7.5 milyon) lirasını alıp kaçan vakıf çalışanı (ismi bende saklı) hakkında kılını kıpırdatmayan hiçbir şikâyette bulunmayan ne polis ne adliye şikâyetçi olmadılar ---(Çünkü kendileri de çalıyordu. ) zamanın üniversite yöneticileri ve vakıf yetkililerini de biliyoruz.

Ege Üniversitesi’nin arka bölümünde yer alan alışveriş merkezlerinden kimlerin rant elde ettiğini de biliyoruz,

Ege Üniversitesine öğrenci yurdu yapacağım diye, Kazım Dirik Mahallesi 372 Sokak'ta vatandaşlara ait olan o mahallede yaşayan insanların arazilerini istimlak ettir, üniversite mülkiyetine geçirdikten sonra ‘’günü birlik eğence’’ merkezi kararı aldıktan sonra büyük firmalara nasıl peş-keş çekildiğini de biliyoruz.

Ege Üniversitesi’nin içinde yer alan 5 Yıldızlı 130 odalı otelin kimlere hangi şartlarda verildiğini; gülmeyin sakın (aylık 1000 TL) nasıl kiraya verildiğini de biliyoruz;

Üniversiteye 150 odalı otel sözü verip sonradan neden 130 odalı otel yapıldığını da biliyoruz.

Ege Üniversitesi içinde bulunan otelde nasıl fuhuş yapıldığını ve bu fuhuştan sonra nasıl cinayet işlendiğini de biliyoruz (polis kayıtlarında var)

Üniversitede görev yapan Genel Sekreter Yardımcısı Rasim Kılıçlı ve yeğeninin çevirdiği film ve fırıldakları da biliyoruz,

Nasıl karşılıksız faturaların işletildiği, sonra da hiç mal ve hizmet alımı yapılmadan ödenen milyonlarca TL’lik faturaları.

Yani Kısacası Refet Saygılı, Ülkü Bayındır, Candeğer Yılmaz, Cüneyt Hoşcoşkun, Beril Dedeoğlu dönemlerini çok iyi biliyorum.

Bu dönemlerde üniversite hem ekonomisini hem de marka değerini kaybetti ve çok gerilerde kaldık.

Şimdi gelelim size hocam;

2017 yılının ekim ayında atandınız her şeyi bilirim havasında geldiniz, daha sonra sizde anladınız ki hiçbir şey bilmediğinizi;

Cumhurbaşkanı atadığı için, ilk geldiğiniz yıllarda (biz haber yapana kadar) Ali Kıran Başkesen havasında rektörlük yapmaya başladınız sonra ki dönemde baktınız ki sadece buranın ağası ben değilmişim, çünkü İzmir’in yerel dinamikleri ve kıymeti harbiyesi olan insanlarında var olduğunun farkına vardınız.

Uzunca süren bir haber serüvenimiz oldu üniversite ve sizle alakalı, haberlerimiz daha çok size uyarı niteliğinde ve rehber olma amacı taşıyordu.

Fakat sizin ilk başlarda çok güvendiğiniz ekibinizle!!! Değerlendirmeniz bizi size düşmanca anlattıklarını gayet çok iyi biliyorum.

Neyse ki ekibinizden sizi sizden fazla düşünen (o kadar adam diye gezenin içinde bir tane adam çıkmış) bir kişi çıkıp bizim haklı olduğumuzu size, sizin yapmak istediklerinizi de gayet başarılı bir iletişimle bize anlattı.

Hocam bir düşünün bakalım çok güvendiğiniz, ekibim diye sahiplendiğiniz kişiler size ve makamınıza ne kadar zarar verdi?

Düşmanca gördüğünüz insanlarda sizlere ne kadar faydalı olmuş, organize suç örgütü gibi çalışan insanların atacağı iftiralardan sizleri nasıl korumuş.

Temizeller programında ismi geçen şaibeli isimleri görevden alarak hem kendinizi hem de kamuoyunu rahatlattınız.

Bizim programda ismini bahsettiğimiz yaklaşık 25 kişi (organize olmuş ekip arkadaşları) üniversiteden ayrıldılar veya gönderildi.

Burada sizin bir lafınıza uyup, kurumunu bırakıp ardınızdan gelen genel sekreter yardımcısı Emin Küçük’ü yâd etmeden geçemeyeceğim. Çünkü idari anlamda sizin arkanızı kollayan, bu çıkar örgütüne sizi teslim etmeyen, bu çıkar gruplarıyla kendine iftira atılmasını göze alarak savaşan ve sonunda işini kaybeden, kendisi bu çıkar grubuna yenilen fakat sizi yem etmeyen Emin Küçük Beyi’de buradan selamlıyorum.

Evet, ne kadar haklı olduğumuz ortada iken devletin tüm raporları bizleri adeta haklı çıkarıyorken sizin bizi mahkemeye vermeniz şikâyetinizi hala devam ettirmeniz de hoşumuza gitmiyor değil.

Çünkü mahkemenin vereceği karardan sonra her şey ortaya çıkacağına emin olduğum kadar vicdanen de rahatım diyebilirim.

Ege Üniversitesi tarihine ekibinizle beraber altın harflerle isminizi yazdırmayı başarırsınız. (tabi ki hizmet anlamında)

Ben de bir gazeteci olarak sizlerin buradan ayrıldıktan sonra arkanızda samimi dostlar bırakmanız ve yaptığınız eserler ve hizmetlerle anılmanızı tüm kalbimle isterim.

Şimdi sizlere bir gazeteci olarak bu final yapacağınız bu dönemde ilişkilerinizi daha sıkı ve samimi tutarak; yerel dinamiklere daha fazla kulak vererek bizim gündeme getireceğimiz Kamu zararı iddialarını da önce sıkı sıkıya araştırarak gereğini yapmanız kamu zararı oluşturan sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmanızı, bu iddiaları gündeme getirip kamu zararını önleyen üniversitenin marka değerini kurtaran dolayısı ile sizin yani şahsınızın iftiralara kurban gitmesini engelleyen gazetecileri daha fazla dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Ege Üniversitesi gibi ülkemizin ve İzmir’imizin saygın bir markasının başında olmak bu sorumluluğu fazlasıyla gerektiriyor. Son dönemin rehavetine ve rahatlığına kapılmayarak doğruluk ve dürüstlükten ayrılmadan hizmet ettiğiniz sürece bizler gazeteciler olarak yanınızda olacağız. Âmâ hep tetikte ve takipte olarak!

Unutmayınız ki Sayın Cumhurbaşkanı tarafından göreve atandıktan sonra sağlık sorunları bahanesi ile görevinden istifa eden kimler yok ki…

Sizi kalbinizin sahibine emanet ediyorum…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —