Tarih: 17.11.2019 12:16

Gazeteci ve Yazar [İbrahim YÜKSEL ]?İstedim ki masumiyet çağı hep devam etsin?

Facebook Twitter Linked-in

?   ?İstedim ki masumiyet çağı hep devam etsin? Gazeteci İbrahim Yüksel, ?Masumiyet Çağının Çocukları? ve ?Amoriumlu Ezop? kitaplarıyla okuyucuların karşısına çıktı. Yayınlanmış 14 kitabı bulunan Yüksel, en çok ve en olumlu tepkiyi ?Masumiyet Çağının Çocukları? kitabıyla aldı. Yüksel, kitabın yazılma aşamasını anlatırken ?İstedim ki masumiyet çağı hep devam etsin? diyor. kocatepe gazetesi Afyonkarahisar Belediyesi Kültür Yayınları?ndan çıkan 2 kitap, ?Masumiyet Çağının Çocukları? ve ?Amoriumlu Ezop?, anlatımdaki duruluk, anlatılanlardaki sıcaklık ve anlatan kişinin bilgeliği ile raflardan çok başuçlarındaki yerini aldı. Gazeteci İbrahim Yüksel?in bundan 50 yıl önceki Afyonkarahisar?ı anlatan ?Masumiyet Çağının Çocukları? kitabı, belki de şehrin en popüler, en çok okunan kitabı hâline geldi. Yüksel?in diğer kitabı ?Amoriumlu Ezop? ise, bu bölgede 2500 yıl önce yaşananları gözler önüne sermesiyle bir kaynak kitap durumunda. Gazeteci İbrahim Yüksel, her 2 kitabını Gazeteniz Kocatepe?ye anlattı. NEYDİ, NE OLDU; GÖRÜLSÜN GAZETENİZ KOCATEPE: Afyonkarahisar?ın bundan 50 yıl önceki hâlini anlatıyorsunuz. Hem anlatılanlar, hem anlatım biçimi çok sade ve temiz. Bu kitabı yazma fikri nasıl oluştu? İBRAHİM YÜKSEL: Bizim geçirdiğimiz çocuklukla şimdiki çocukluk arasında çok büyük uçurumlar var. Bizden sonra teknolojinin gelişmesi, internetin ve televizyonların hayatımıza girmesi ile Türkiye bir kültür bombardımanı altında kaldı. Kendi kültürümüze yabancılaşmaya başladık. Bakıyorsunuz, çocukların ellerinde telefon, kafalarını sokmuşlar telefonun içerisine. Çocukları tepelerinden tanımak için yeni bir meleke geliştirmek gerekiyor. Gidiyorsunuz misafirliğe, evin çocuğu başka bir odada. Çağırırsanız güç bele geliyor, elinizi öpüyor. Bu tür yabancılaşmalar beni bu yola itti. Çocukluğumuzda neydi, şimdi ne oldu? Bunu anne babalar görsün istedim. YARIM HÂLİNİ GÖRDÜKÇE CANIM SIKILIYORDU Bu kitabı ne kadar zamanda yazdınız? Günlük tutuyordunuz da oradan mı yararlandınız? Hayır, günlük tutma alışkanlığım yok. Önce ben Ezop?u yazmaya başlamıştım. Ezop?u yazdım, bitirdim. Ondan sonra Masumiyet Çağının Çocukları kitabına başladım. Geçmiş ve günümüzü mukayese etmek için böyle bir kitap yazmaya karar vermiştim. Bu arada Ezop?u bastırmak için Kültür Bakanlığı, Üniversite, Belediye?ye, her tarafa başvurduk. Ama bir türlü olmadı. O kitap basılmayınca benim de canım sıkıldı. ?Bundan sonra hiçbir şey yazmayacağım? dedim. İki kitabı da bıraktım. İki sene hiç yazmadım. Her bilgisayarı açtığımda Masumiyet Çağının Çocukları da Ezop da karşımdaydı. Ezop?tan artık ümidi kesmiştim, Masumiyet Çağının Çocukları ise yarımdı. Biz Ezop?u bastıramazken Kütahya Ezop Masal Parkı?nı açtı. Ezop Kütahyalıdır, diye önemli bir kaynağa rastlamadım ama Ezop?a sahip çıkıyorlar. Masumiyet Çağının Çocukları kitabını yarım yarım gördükçe canım sıkılıyordu. ?Şunu bitireyim de basılırsa basılır, basılmazsa basılmaz. Dursun bir kenarda? dedim. İki buçuk üç yıl aradan sonra tekrar yazmaya başladım. Birini yazarken aklına başka bir yön geliyor. BAŞKAN ÇOBAN HİÇ TEREDDÜT ETMEDİ Kitap Belediye tarafından basıldı. O süreç nasıldı? Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban ile görüştüm. Hem Ezop?u, hem Masumiyet Çağının Çocukları kitaplarını götürdüm. Bu konuda beni cesaretlendiren de Belediye?nin son yıllarda kitap basımına verdiği ağırlık oldu. ?Sayın Başkanım iki tane kitabım var? dedim. Sağolsun hiç tereddüt etmedi. Emel Sarlık?ı çağırdı. ?İbrahim Bey nasıl istiyorsa o şekilde basılsın? dedi. ÜSLUBUMDAN DOLAYI KİTAP BIRAKILMASIN Kitabı anneme götürdüm. ?Harika bir kitap? dedi. Kitabı okuyanların hepsi, kitaptan bir şeyler bulmuşlar. Size gelen tepkiler nasıl? Bana gelen geri bildirimler de aynı yönde. Bir arkadaşımın annesi kitabı almış, hiç bırakmadan sabaha kadar okumuş. Hayatında okuduğu kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kişilerin de benim kitabımı okuduğunu duyuyorum. Kitabın kolay okunması için çaba gösterdim. Bu şekilde bir üslup takınmamın nedeni de daha önce okuduğum bazı kitapları yarım bırakmıştım, üsluptan dolayı. Kendi kendime söz verdim. Böyle bir kitap yazacak olursam benim üslubumdan dolayı kitabım yarım bırakılmasın. Fikrimi beğenmeyebilir, anlattıklarımı beğenmeyebilir, olayları beğenmeyebilir; kitabı yarım bırakabilir. Ama anlatamadığım için kitabı yarım bıraksın istemedim ve bu yolu seçtim. YAZILANLAR, OKURUN ANLAYADIĞI KADARDIR Herkes bu üslubu yakalayamıyor. Siz gerekli birikime sahipsiniz ki bunu aktarabiliyorsunuz. Gündelik okuma alışkanlıklarınız var. 1967?den itibaren gazeteciliğin içerisindeyim. İlk imzalı yazım, Kocatepe Gazetesi?nde, 1969?da çıktı benim. O günden bugüne yazıyoruz, okuyoruz. Hâliyle bir deneyim, birikim var. Gazeteci olduğumuz için de okuma yazma bilenden üniversite mezununa kadar, herkesin anlayacağı şekilde anlatmamız gerekiyor. O sadelikte bir üslup tutturmaya çalıştım. Herhalde başarılı oldum. Ne kadar konuşursan konuş, bütün anlatabildiğin karşındakinin anlayabildiği kadardır? derler. Ben bunu ?Ne kadar yazarsan yaz anlatabildiğin okurun anlayabildiği kadardır? şeklinde yorumluyorum ve anlatmak istediklerimi okurla konuşuyormuş gibi, sözü dolandırmadan, en kısa yoldan anlatmak gibi bir üslûbu tercih ediyorum. RAHMETLİ BABAM, ERKENDEN DÜKKANA GİDERDİ Kitaba baktığımızda, esnafın erkenden işe başlamasından tutun, çocukların küçük şeylerle mutlu olduğunu görüyoruz. Bu değişimi yorumlamanızı istesek? Rahmetli babamla ben hiç kahvaltı yaptığımı hatırlamıyorum. Meğer ki annem erken kaldırır elimden tutar sabah ezanında dükkana götürürse o da çorba içmek için. Çok güzel işkembe çorbası yapardı Kestioğlu, başka iki lokanta daha vardı. Onu içmek için ben giderdim. Çıkıyorsunuz sokağa, iş göreceksiniz. Saat 10?dan evvel dükkan açılmıyor. Babamın dükkanı yoğurtçu dükkanı idi. Sabah ezanında açılıyordu. Sabah ezanında yoğurt almaya gelen mi olurdu? Ama işin bereketi oradaydı. Biz yerde bulduğumuz gazoz kapakları ile mutlu olurduk. Bizim için oyuncaktı o. Şimdi çocukların her türlü oyuncağı var. Çocuklar mutlu değil. Can Dündar, ?Kırmızı Bisiklet? kitabında ?Şimdiki anne ve babalar, çocuklarına ayıramadığı vakitlerinin karşılığı olarak onlara oyuncaklar alarak rüşvet veriyorlar? diyor. Yerden göğe kadar haklı. Anne babalar, ?Çocuk elime ayağıma dokunmasın, ne yaparsa yapsın? diyorlar. Çocuğun eline tableti, bilgisayarı, telefonu veriyorlar. Anne babaların telefonu, çocukların elinde oyuncak. Çocuk, telefonla zaman geçiriyor. Çocuk, çocukluğunu bilmiyor. Milli ruhu da mı kaybediyoruz? Kesinlikle. Sebze Hali?nde bir bayramda istisnasız her dükkanda bayrak asılırdı. Şimdiki herhangi bir bayramda kaç esnaf bayrak asıyor? Babam işe giderken kravatsız ve fötr şapkasız işe gitmezdi. Ben de ceket kravat gezmesini çok severim. İnsanlara ve kendilerine saygı üst düzeydeydi. Herkesin gözleri pırıl pırıl. İnsanların gözündeki ışık, geliyor insanın ruhuna yansıyordu. ANNEDEN BABAYA ŞİFRELİ MESAJ Babanız sabah ezanında işe gidermiş, ama aileyi de ihmal etmemiş. Annem ilkokul mezunuydu, babam orta okul mezunuydu. O dönemde eğitim görmüş insanlar arasındaydı. Onlar bizi şimdikinden daha çok seviyordu. Özenerek seviyorlardı. Bize vakit ayırıyordu. Annemin eline ayağına dolaştığım zaman annem ?Babana selam söyle. Kendi ayağıyla gelen tavuğu sıkı bağlasın? deyip dükkana gönderirdi. Siz bunun ne demek olduğunu o zaman anlamıyorsunuz? Ben bilmiyorum. Dükkana gidiyordum. ?Baba, annemin selamı var. Kendi ayağıyla gelen tavuğu sıkı bağlayacaksın? diyordum. Dükkanda hem yoğurtçuluk, hem manavlık yapılırdı. Babam önüme bir kasa elma koyardı. ?Bu elmaları sil, şu tarafa koy? derdi. Hem iş yapıyorum, hem meşgul oluyorum, hem işe yarıyorum, hem annemin hem babamın kafası rahat. Diğer esnafların da çocukları geliyordu, onlarla oynuyordum.Çocukların yediği önünde, yemediği ardında. Ama çocuklar mutlu değiller. Çocukların yüzünde mutluluk gülücüğü göremiyoruz. Alışveriş merkezlerinde çocuklara her şey alınmış, ama çocuk mutsuz. Biz bayramda bir çift ayakkabı alındığında mutlu olurduk. KOMŞU, KOMŞUNUN MÜŞTERİSİNİ KAPMAZDI Kitapta esnaf dayanışmasından da bahsediyorsunuz. Esnafın birinin sorunu hepsinin sorunuydu. Bir esnafın borcu harcı varsa kapatılmaya çalışılır, başka sıkıntısı varsa giderilirdi. Ahi Evran geleneği devam ediyordu o dönem. Şimdi iyice iş materyalizme dönünce kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Kitapta da anlattım. Komşunun dükkanının hizasından bizim dükkanın hizasına gelmeden vatandaşa ?buyrun? dediği için rahmetli amcam, oğlunu neredeyse dövecekti. ?Komşumuzun müşterisini çalmaya mı niyetin var? diye sinirlenmişti. O başka bir ahlak. Kitabı çocukluk arkadaşlarınız okudu mu? Onların geri bildirimi nasıl oldu? Onlar da kitabı çok beğendiklerini söylediler. ?Nereden akıl ettin, biz bunların çoğunu unuttuk? diyenler oldu. DEYİMLER VE SÖZCÜKLER YAŞIYOR Afyon?a özgü deyim ve kelimeleri de sayfaların altında not düşerek ne demek olduğunu yazmışsınız? O sözcükleri çocukların bilmesi mümkün değil. Hatta birçok genç anne babanın bu sözcükleri, deyimleri bilmeleri mümkün değil. Hatırlanması için sözcüklerin, deyimlerin açıklamalarına yer verdim. İstedim ki masumiyet çağı hep devam etsin. Çıksınlar sokağa oynasınlar. Dershaneden, tabletlerden başlarını kaldırsınlar. Afyonkarahisar?ın eski valilerinden Muzaffer Dilek kitabımı okumuş. Afyonkarahisar?ın soyut olmayan kültürel değerlerine çok güzel bir bakış olarak yorumlamış. TÜYO VERENLER OLUYOR, NOTLAR BİRİKİYOR Bundan sonrasını devamını okuyacak mıyız? Bu konuda çok talep var. Eldeki malzeme ile yemek yaptım. Bundan sonrakilerin beğenileceğinin garantisi yok. İleride zaman ne gösterir bilinmez. Şunu yaz, bunu yaz diye tüyo verenler de oluyor. Sonradan aklıma gelenleri de not aldım. O notlar da birikiyor. Hatırlayamadıklarımızı hatırladığımızda not alıyoruz. Mesela işçi çocuklardan bahsediyoruz. Karpuz indiren çocuklar da vardı. Orada çalışan arkadaşlarımız uyardı. Kitapta kullanılan fotoğraflardan da bahseder misiniz? Kendimde olan fotoğraflar vardı. Ailemden, büyüklerimden temin ettik. Bir kısmını Hasan Özpunar?dan aldık. O fotoğrafların bazıları Ömer Fevzi Atabek?in arşivindenmiş. Bu konuda özür dileyelim. Kaç adet basıldı kitap? 2 bin tane basıldı kitap. Hem bana, hem Belediye?ye yoğun talep var. Bir pantolon paçasını yaptırıyordum bir yerde. Oradaki usta, kitabımı beğendiğini, Antalya?daki tanıdıklarına da gönderdiğini söyledi. Kaç eseriniz var? Yayınlanmış 14 eserim var. Anadolu?nun Kilidi Afyon?un yayına hazırlanmasında da çalıştım. Muzaffer Uyan, ben ve Nermin Avşar ile birlikte çalışmıştık. Ezop?un basılmamasından dolayı çok kızmıştım, bundan sonra yazmayacağım demiştim. Masumiyet Çağının Çocukları?nın önsözünde de bunu deklare etmiştim, eş dost uyardı. Onu değiştirdim. Şimdi Adanalı Ziya ile ilgili bir çalışmam var. Adanalı Ziya, Divan Şiiri?nin son temsilcilerinden. Namık Kemal ekolünden gelen değerli bir şair. O?nun Afyon?daki dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirlerini topladım. Hayat hikayesi ile ilgili daha önce makale yazmıştım. Sessiz Tanıklar isimli kitabımda da Adanalı Ziya?dan bahsetmiştim AFYON, 3500 YILLIK TARİHE SAHİP Diğer kitabınızda Afyonlu Ezop?u da yazdınız? Ezop çalışması, uzun yıllar öncesinden kafamdaydı. Yunus Emre?nin Türkiye?nin her tarafında mezarı vardır. O şekilde olmaması için Ezop ile ilgili yazmayı beklettim. 6 yıl kadar önce kaleme aldım. Bu kitapla ilgili Üniversite?den iyi bir tepki aldım. Beni konferansa davet ettiler. Üniversite?deki arkadaşların söylediklerine göre Üniversite dışından çağrılan ilk kişi benmişim, o programda. Ben Ezop?la ilgili bir keçi yolu açtım, bu yolu genişletmek işin uzmanlarına düşüyor. Köklü bir medeniyetimiz var? Afyon?un bilinen tarihi 3500 yıllık. Hititler, Frigler, Persliler, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar? Birçok uygarlık geçti. Hititler dönemindeki ballı haşhaşlı yiyecek, hâlâ yeniyor, adı lokul. Friglilerin icat ettiği göbekli hamam taşı hâlâ kullanılıyor. Bu toprakların kültür birikimi olarak bunlara bakmak lazım. Kale?de Hıdrellez sabahı, kızlar çıkarlar ?Ahtım, ahtım, evlenecek vaktım? diye bağırırlar. Öğrenciler çıkar ?diploma alacak vaktım? der. Başka bir dileği olan onu söyler. Bunun altında yatan Frigler?in ana tanrıçası Kübele?dir. Frigler, Kübele?yi kayaların içinde ararlar. Bahar başlangıcında da Frigler, Kale?nin altında dönüp bolluk bereketlik vermesi için aynı şekilde bağırarak Kale?nin etrafında dolanırlarmış. KİTAPLARDAN PARA KAZANMADIM İBRAHİM YÜKSEL: Yayımladığım ilk kitap olan Milli Pezevenk?ten Mehmet Sami Hancıoğlu?nun Başkanlığı döneminde Belediye küçük bir miktar satın aldı. O para ile ikinci kitabımın kâğıt masrafının bir bölümünü karşılayabildim. Bunun dışında 14 kitabımın hiçbirinden bir kuruş kazancım olmadı. Tam aksine evimin rızkından, aileme ayırmam gereken zamandan çok şey götürdü. Ama okurlardan ve bilim çevrelerinden gelen olumlu geri bildirimler benim açımdan en büyük kazançtır ve maddi olarak hiçbir değer ölçüsü ile ifade edilemez. Ünlü divan şairi Bakî?nin herkesin bildiği bir dizesi vardır ?Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sada imiş?. En büyük kazancım, eğer bırakabilirsem baki kalacak olan bir hoş sadadır. Burada, kitaba bakış açısı ile ilgili de bir örnek vermek isterim. Yıllar önce eski mahalleden bir komşumla karşılaşmıştım. Hâl-hatır sorduktan sonra, gazeteciliğe devam edip etmediğimi sordu, ben de emekli olduğumu ve gazeteciliği tamamen bıraktığımı söyledim. -Sen faal adamsın, mutlaka eli boş durmuyorsundur, dedi. Ben de: -Evet, kitap yazıyorum, diye cevap verdim. Yüzünü buruşturdu: -Bırak kitap yazmayı yahu, dosdoğru bir iş yapmıyor musun, deyiverdi. İBRAHİM YÜKSEL KİMDİR? 1955 yılında Afyonkarahisar?da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Afyonkarahisar?da yaptıktan sonra 1978 yılında Afyon İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi?nden mezun oldu. Ortaokul öğrencisi iken matbaacı çıraklığı ve gazete dağıtıcılığı yaparak tanıştığı gazeteciliği kendisine meslek edindi ve 30 yılı aşkın süreyle Afyonkarahisar?da yayımlanan Kocatepe, Türkeli, Zafer, Akdeniz Atılım, Karahisar gazetelerinde muhabir ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. 1981 yılından başlayarak 19 yıl Milliyet Gazetesi?nin Afyonkarahisar temsilciliğini yaptı. 1984 yılında Afyon Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu?nu kurarak 2.5 yıl bu birimin müdürlüğünde bulundu. 1992-1994 yılları arasında Afyon Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yaptı. 1995-1996 ve 1996-1997 eğitim-öğretim yıllarında Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyon Meslek Yüksek Okulu?nda basın ve halkla ilişkiler dersleri verdi. 1997 yılında emekliye ayrıldı. 1992 yılında ?Yatak Odası Vergisi?, 2001 yılında da ?Milli Pezevenk? adlı gülmece öyküleri kitaplarını yayımladı. ?Afyonkarahisar?ın Gizli Kalmış Doğa Harikaları? (2000), ?Şifalı Frigya? (2002), ?Cumhuriyet?in Çetinkaya?sı? (2002) ve ?Afyonkarahisar Halk Bilimi? (2003 - Recep Yaşayacak ile birlikte) adlı eserleri Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından yayımlandı. 2004 yılında ?Önce İnsan Sonra Gazeteci FATİH GÜMÜŞ? adlı biyografik eserini yayımladı. ?Şifalı Frigya II? adlı eseri 2004 yılında, ?Afyonkarahisar?da Canlanan Tarih? adlı eseri 2005 yılında, ?Sessiz Tanıklar? adlı eseri de 2008 yılında Afyonkarahisar Valiliği tarafından yayımlandı. 2011 yılında yayına hazırladığı Recep Yaşayacak?ın ?Turnalarla Özlem Esintileri? adlı şiir kitabı da Afyonkarahisar Belediyesi yayınları arasında yerini aldı.Son 2 eseri olan ?Amoriumlu Ezop? ve ?Masumiyet Çağının Çocukları? 2016 yılında Afyonkarahisar Belediyesi tarafından yayın hayatına kazandırıldı. Afyonkarahisar Valiliği?nin 2004 yılında yayımladığı ?Anadolu?nun Kilidi Afyon? adlı eserin yayına hazırlanmasında (Muzaffer Uyan ve Nermin Avşar ile birlikte) görev aldı ?Deliler Akıllandı? adlı yayımlanmamış bir de tiyatro eseri bulunuyor.5 kez kişisel fotoğraf sergisi açtı, çeşitli karma sergilere katıldı. 1984 yılında Çağdaş Gazeteciler Derneği?nin düzenlediği Yılın Başarılı Gazetecileri Yarışması?nın ?Araştırma İnceleme Dalı?nda ödül kazandı. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü?nün düzenlediği Anadolu Basını Özendirme Yarışması?nda 1987 yılında ?Fıkra-Makale Dalı?nda, 1993 yılında da ?Sayfa Düzeni Dalı?nda ödüller aldı. Afyon Gazeteciler Cemiyeti?nin düzenlediği yarışmalarda da 10 ödül kazandı.2004 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Konrad Adenauer Stiftung?un ortaklaşa düzenledikleri ?Yerel Gazetecilik 2004 Ödülü?nde ?Önce İnsan Sonra Gazeteci Fatih Gümüş? adlı eseri mansiyonla ödüllendirildi. Aynı yıl merkezi Ankara?da bulunan Folklor Araştırmaları Kurumu tarafından ?Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü?ne lâyık görüldü. 2005 yılında Kısa adı Yaz-Ar Bir olan Egeli Yazarlar ve Araştırmacılar Birliği tarafından ?Türk Kültürüne Hizmet 2005 Ödülü? ile ödüllendirildi. Ayrıca 1992 yılında Bolvadin 8. Geleneksel Kaymak Şenliği Hikâye Yarışması ile 1993 yılında 71. Zafer Haftası Fotoğraf Yarışması?nda ödüller kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi ve sürekli basın kartı sahibi. Evli ve 1 çocuk babası.  ?


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —