Bugün 4 Mayıs Pazartesi. Yeni haftamızın, geçen haftadan daha iyi olmasını temenni ediyorum. Koronavirüs sebebiyle hayatını kaybedenlere Allah?tan rahmet, hastalarımıza acil şifalar diliyorum. Bu süreçte fedakarca çalışan başta sağlık çalışanları olmak üzere, tüm çalışanlarımıza kolaylıklar diliyor, şükranlarımı sunuyorum. Üç gün önce 1 Mayıs idi. Bu vesileyle, zor şartlar altında, alın teriyle helal kazancın peşinde olan ve ülkemize değer katan emekçilerimizin, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü?nü kutluyor, işçilerimizin hakettikleri değeri görebilecekleri bir Türkiye temenni ediyorum. Ayrıca dün de 3 Mayıs idi. Halkın haber alma hakkının engellenmediği, basın mensuplarının fikirleri sebebiyle tutuklu olarak yargılanmadıkları, çok seslilikten rahatsız olunmayan günler temennisiyle 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü kutlu olsun diyorum. Ayrıca Bitlis`te PKK`lı teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan askerlerimize Allah?tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyor, yaralı askerlerimize de acil şifalar temenni ediyorum. BİZ ABD?YE YARDIM EDİYORUZ, ABD TERÖR ÖRGÜTLERİNE, BU NASIL İŞ? Tabii insan şunu da sormadan edemiyor. Bizim elimizde yeteri kadar tıbbi malzeme yokken dış ülkelere yardımda bulunmamız ne kadar doğru? Hele hele ABD gibi bize dost olduğunu söyleyen ama hiçbir zaman dost olmayan, düşmanlarımızı ve terör örgütlerini desteleyen bir ülkeye nasıl yardım edebiliyoruz? Biz onlara ikinci yardımı gönderirken onlarda yine terör örgütlerine yardım etmeye devam ediyorlar. o terör örgütleri de bizim güvenlik güçlerimizi şehit ediyor. Cumhurbaşkanlığı adına Sayın İbrahim Kalın konu ile ilgili ?bu insani bir durum? diyor. ABD?ye gelince insani durum oluyor da, komşularımıza gelince aynı insani durum neden oluşmuyor acaba? Mesela İran. Neden insani durum diyerek, İran?a yapılan ambargoyu yok sayıp, tıbbi malzeme göndermiyoruz? ABD ve Avrupa ülkelerine gönderdiğimiz yardımlar kadar, kan ağlayan İslam Ülkelerine neden yadım göndermiyoruz? Yoksa oradakiler insan değil mi? Seçim zamanlarında haç ile hilalin savaşı diyordunuz, peki şimdi siz bu savaşın ne tarafındasınız? Yaptıklarınıza bir bakın, aklınızı başınıza alın. ABD?ye hoş görünmeye çalışmanın bize hiçbir faydası olmaz. AK PARTİ SAMİMİ İSE DERHAL KANUNLARI DEĞŞTİRMELİ, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ FESHETMELİDİR. Gündemi böyle bir konu ile meşgul etmeyi doğru bulmamakla birlikte Diyanet İşleri Başkanı ile başlatılan konu üzerinde bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Birincisi toplumumuzun büyük çoğunluğunun kabul ettiği ve desteklediği bu sözleri söylemek ne zamandan beri suç oldu? Sayın başkanın kanunlara göre suç işlediği için suç duyurusunda bulunulacakmış. Bu kanunları kim çıkarttı? Hangi parti döneminde çıktı bu kanunlar? Ak parti yetkilileri şimdi Ali Erbaş?ın yanında olduklarını ifade ediyorlar. Bu kanunları çıkartan siz değil misiniz? Bu ne çelişkidir? Yok eğer o zaman farkında değilseniz konuşmak yerine neden bu kanunları değiştir miyorsunuz? İstanbul Sözleşmesini fes etmek için ne bekliyorsunuz? Tribünlere oynamayı bırakın, icraat yapın bizde takdir edelim. Bu işler twit atıp, sosyal medyayı köpürtmekle olmaz. Söz de, karar da, yetki de sizdedir. Samimiyseniz buyrun, samimiyetinizi isbat edin. Ya da susun, kendi siyasi çıkarlarınız için bu milleti kamplaşmaya ve kutuplaşmaya götürmeyin. MİLLETİN DEĞERLERİYLE ÇATIŞARAK YAPILAN MUHALEFET, SADECE İKTİDARIN İŞİNE YARAR. İktidara muhalefet ettiğini zanneden grup ve çevrelerde şunu bilmelidir ki, milletin acil çözüm bekleyen sorunları vardır. Bu sorunları çözmek yerine daha da artıran bir siyasi iktidar var. Milletin dertleriyle dertlenerek siyaset yapmak, milletin faydasına olur. Milletin değerleriyle çatışarak muhalefet yapmak ise ancak iktidara destek olur. demokrasi tarihimiz bu örneklerle doludur. Tarihimizden ibret alın ve iktidara milletimizin talep ve beklentileri doğrultusunda muhalefet yapın ve buna uygun bir dil ve üslup kullanın. İKTİDAR KENDİ TABANINI KONSOLİDE ETMENİN DEĞİL, VATANDAŞIN DERDİNE DERMAN OLMA GAYRETİNDE OLMALIDIR. Yaşadığımız süreci ancak birlik ve beraberlik ve aklıselimle atlatabiliriz. Bu birlik ve berberliği sağlayacak olan ise iktidardır. İktidarın kullanacağı dil ve üslubun bu ortamın oluşmasındaki önemi çok büyüktür. Bu uyarılarımızı hep dile getirdiğimiz halde iktidar maalesef bunun aksine bir tutum sergilemekte, halkın tamamını kucaklamak yerine kendi tabanını konsolide edecek bir tavır sergilemektedir. Üstelik bu tavır bizzat cumhurbaşkanı tarafından, hem de bakanlar kurulu toplantısından sonra, herkes hayatımızı rahatlatacak ne gibi tedbirler alındı diye, herkesin ekran başına kiltlendiği dakikalarda yapılmaktadır. Bu da milletimizde hem hayal kırıklığına sebep olmakta, hem de iktidara olan güveni önemli ölçüde sarsmaktadır. İktidar bu tutumundan vaz geçerek, dil ve üslubunu düzeltmeli, vatandaşın dertlerine derman olma gayreti içinde olmalıdır? Kamu kaynakları vatandaş için seferber edilmelidir. dünyanın pek çok ülkesinin bu salgına ayırdığı pay, ülkemizin ayırdığının kat kat üstündedir. Ülkemizin ayırdığı kaynağın çoğu borç ve kredi ötelemek iken, vatandaşımızı dış ülkelere yaptığı yardımlarla teselli etmeye çalışmaktadır. Sizin yardım yaptığınız ülkeler, kendi vatandaşlarına, sizin ayırdığınız bütçenin kat be kat üstünde bütçe ayırmışlardır. Hal böyleyken ?dış ülkelerin vatandaşına bile biz bakıyoruz? algısı oluşturmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Çok sevdiğiniz bu algı işlerinden hiç değilse bu salgında vazgeçin, milletin derdine odaklanın. Bu düşüncelerle içinde bulunduğumuz Ramazan Ay?ının ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize hayırlı günler diliyorum. Saadet Partisi Afyonkarahisar merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan.